Gebelikte Beslenme

Anne karnındaki bebeğin gelişimi sırasında organlar beslenmeye duyarlıdır. Beslenme; kısa vadede anne karnında ve çocukluk çağında büyüme gelişmeyi, uzun vadede erişkin sağlığını etkiler. Beslenme bozuklukları; kalp damar hastalıkları, inme ve şeker hastalığı riskini artırır. Gebelik sırasındaki beslenme bozuklukları; fetüsün yapısal, işlevsel ve metabolizma ile ilgili gelişimi sırasındaki kalıcı etkilerinden dolayı erişkin yaşlardaki hastalıkları artırır. İyot eksikliğinin doğumsal hipotiroidiye neden olması, folik asit eksikliğinin nöral tüp defekti (omuriliği koruyan omurganın gelişiminde bozukluk olması) riskini artırması gibi mineral eksikliklerinin organ oluşumunu etkilediği yıllardır bilinmektedir.
Dengeli ve düzenli beslenen her gebenin çocuğuna gerekli besinleri geçirmesi mümkündür. Aşırı kilo almak fetüsün iyi beslendiği anlamına gelmez. Günde 80 gr protein alınması ihtiyaca cevap verebilmektedir. Ancak embriyonik devrede de proteine ihtiyaç olduğu bilinmektedir.
Gebeliğin son aylarında ve lohusalık devresinde günde ortalama 1,5 gr kalsiyum alınmalıdır. Bu miktar; süt ve süt ürünlerinden temin edilebilir. Kalsiyum tabletleri gereksizdir. Emzirme süresince annenin kalsiyum depolarının boşaldığı bir gerçektir.
Gebe olmayan kadınların günlük demir ihtiyacı yaklaşık 1 mg iken, bu ihtiyaç gebelikte 6-7 mg’a kadar yükselir. Gebelik boyunca yaklaşık 500 mg demir, anneden fetüse geçmektedir. Bu nedenle gebelikte demir takviyesi yapılmalıdır. Demir kullanırken; demirin emiliminin bozulmaması açısından çay ile yutulmamalıdır. Demir ilaçları kabızlık yapabilir ve büyük abdesti siyaha boyayabilir. Vitamin ve mineral tabletleri gebelikte çok yaygın olarak kullanılmalarına rağmen dengeli beslenmenin yerine geçemeyeceği akılda tutulmalıdır.
Tuz içeren gıdaların az miktarda alınması normal gebelikte zararsızdır. Ancak alınan gıdaya daha tadına bakmadan tuz serpilmesi de yanlıştır. Yanlış inanışlardan biri de gebelik tansiyonunda ortaya çıkan ani kilo artışının tuz kısıtlanması ile kontrol edilebileceğidir. Gebelikte tuz alımı kısıtlanmamalı ama aşırı tüketimden de kaçınılmalıdır. İşlenmiş hazır yiyeceklerden yüksek tuz içeriklerinden dolayı uzak durulmalıdır.
Gebelik sırasında pek çok şikayet ortaya çıkmakta ise de tam bir teşhis konmadan ilaç kullanılmasından kaçınılmalıdır.
Sık idrara çıkma gebelik boyunca başta gelen şikayettir. Hormonal değişiklikler ve damarlardaki genişleme mesane işlevi üzerine etki ederek bu şikayete sebep olur. Gebeliğin sonuna doğru büyümüş rahim kitlesi ve fetüsün gelen kısmı (çoğunlukla baş) nedeniyle sıkışan mesanenin kapasitesindeki azalma sonucu sık idrara çıkma şikayeti daha fazlalaşmaktadır. İdrar yaparken yanma varsa enfeksiyon yönünden araştırılmalıdır.
Gebelikte total kalori alımı doğum kilosu üzerinde bilinen en önemli beslenme faktörüdür. Gebelikte günlük protein ihtiyacı 80 gr olup gebelik öncesine göre 15 gr artmıştır. Protein içeren yiyecekler aynı zamanda demir, vitamin B6 ve çinko için mükemmel kaynaktır.
Omega-3 yağ asitleri fetüsün görme ve sinirsel gelişiminde etkilidir. Bunun için en önemli kaynaklar soya fasulyesi ve yağlı balıklardır. Margarinlerde ve kek, bisküvi gibi hazır yiyeceklerde bulunan transyağ asitlerinin normal yağ asidi metabolizmasını bozduğu, erişkinlerde kalp hastalığı riskini artırdığı, bebeğin doğum kilosunu ve baş çevresi ölçümünü küçültebileceği iddia edilmektedir. Gebelerin yağ ihtiyacını bitkisel yağlardan karşılamaları, orta miktarda balık tüketmeleri ve işlenmemiş doğal yiyeceklere yönelmeleri önerilmektedir. Normal beslenen yani beslenme bozukluğu olmayan bir kişi, günlük beslenme alışkanlığı içinde zaten bunu almaktadır. Biraz özen göstermek yeterli olacaktır.
Gebelikte 1000 mg demire gereksinim vardır. Demir eksikliği anemisinden kaçınmak için tüm gebelere, gebeliğin ikinci ve üçüncü üç ayında 30 mg/gün demir verilmesi önerilmektedir. Anemisi olan gebelere önerilen doz 60-120 mg/gün’dür. Demir; çinko ve bakırın emilimini bozacağından yüksek dozda demir kullanan gebelerin diyetine bu mineraller eklenmelidir. Demir gereksinimi gebeliğin ilk 16 haftasında hafif bir artış gösterdiğinden ilk dört ayda demir desteği vermeye gerek yoktur.
Kalsiyum ve magnezyum tuzlarının fazla tüketimi demirin emilimini azaltacağından dikkatli olunmalıdır. Kalsiyum ve magnezyum tuzları demirle birlikte alınmamalıdır. Gebelikte kalsiyum ihtiyacının artmadığı, gebelik öncesi dönemle aynı olduğu ayrıca ortaya konmuştur.
Vitamin D eksikliği; kuzey ülkelerinde güneş ışığının olmaması, güney ülkelerinde derinin koyu renkli olması, derinin giyeceklerle kapatılması, vejetaryen diyet nedeniyle dünyada çok yaygındır. Gebelik sırasında vitamin D kullanımı bebeğin doğum ağırlığında hafif artışa neden olur.
Kötü gebelik sonuçlarına sahip toplumlarda folik asit gibi vitamin ve minerallerin az tüketildiği görülmüştür. Sigara içimi, alkol tüketimi ve uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımı da annenin folik asit seviyesini azaltır. Çilek, brokoli ve yapraklı sebzeler folik asitten zengindir. Normal bir gebenin 0,4 mg/gün, daha önce nöral tüp defektli (omuriliği koruyan omurganın gelişiminde bozukluk olması) bebek doğurmuş gebelerin 4 mg/gün folik asit alması önerilmektedir. Ayrıca gebelikte folik asit kullanımının doğum ağırlığını hafifçe (yaklaşık 136 gr) artırdığı düşünülmektedir. Bunun yanında; gebeliğin ilk üç ayında gereğinden fazla veya gebelik boyunca yüksek dozda folik asit kullanımının bebekte alerji ve astım riskini artırdığı gözlenmiştir.
Gebelikte yalnız diyet yoluyla önerilen demir alımının %30’u, folik asit alımının ise %60’ı karşılanabilmektedir. Bu da kadınların yüksek gelir düzeyine sahip olsalar bile besin gereksinimlerini yalnız gıda yoluyla alamadıklarını göstermiş, önemli bir gebe topluluğuna multivitamin desteği verilmesi gereğini ortaya koymuştur. Birinci ve ikinci üç ayda başlanılan multivitamin desteğinin erken doğum riskini ve düşük doğum ağırlıklı bebek olasılığını 2 kat azalttığı bazı gözlemsel çalışmalarda ortaya konmuştur. Bununla birlikte; demir ve folik asit dışındaki gebelikte ihtiyacın arttığı tüm besin öğeleri, dengeli beslenme konusunda yapılan bilinçlendirme ile diyet yoluyla karşılanabilmektedir.
Gebelikte hangi gıdalardan kaçınılmalı?
  • Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi maddelerin kullanımından kaçınılmalıdır.
  • Tarihi geçmiş gıdaların tüketiminden kaçınılmalıdır.
  • Beklemiş, tazeliğini kaybetmiş gıdalar tüketilmemelidir.
  • Hızlı fermantasyon teknolojisi ile üretilen gıdalardan uzak durulmalıdır.
  • Kafein içeren; kola, kahve, çay, kakao gibi gıdalardan kaçınılmalıdır.
  • Asitli, fazla yağlı, fazla tuzlu gıdalardan kaçınılmalıdır.
  • Bazı baharatlar gebelik sağlığı açısından olumsuz etkilere sahiptir; bu sebeple baharatlı gıdaları doktorunuza danışmadan tüketmemelisiniz.
  • Bitki çaylarının da bazıları anne-bebek sağlığı açısından olumsuz etkilere sahip olduğundan yine doktora danışılarak tüketilmelidir.
  • Kılıçbalığı, köpek balığı gibi balıklar cıva içeriğinin fazla olmasından dolayı tercih edilmemelidir.
  • Karaciğer ve karaciğer ürünleri yüksek vitamin A içerdiğinden tüketilmemelidir.
  • Yumurta sarısı ve beyazı tam pişmiş tüketilmelidir. Mayonez, salata sosu, krema gibi çiğ veya az pişmiş yumurtadan yapılmış yiyecekler yenmemelidir.
Annenin beslenmesinin bebeğin bağışıklık sistemine etkisi
Özellikle az ve orta gelişmiş ülkelerde yılda yaklaşık 3 milyon bebek doğumundan sonraki 30 gün içinde ölmektedir. Düşük maliyetli, kolay ulaşılabilir önlemlere acilen ihtiyaç vardır.
Enfeksiyonlar; yenidoğan ölümlerinin üçte birinden sorumludur ve prematürite gibi diğer ölüm nedenlerini de etkilemektedir. Yenidoğanların bağışıklık sistemleri olgun olmadığından enfeksiyonlara duyarlılığı yüksektir.
Anne karnında bebeğin organlarının gelişim süreci; çevresel etkenlere yüksek derecede duyarlıdır. Organ oluşumu sırasındaki etkiler organların işlevi ve büyümesinde kalıcı değişikliklere neden olabilir. yenidoğanın bağışıklık sisteminin gelişimi de benzer şekilde çevresel etkenlere duyarlıdır.
Bebeğin bağırsak florası annenin bağırsak florasından güçlü bir şekilde etkilenir. Bebeğin sindirim sistemindeki bakteri kolonizasyonu doğum zamanında annenin sindirim sistemi, vajina, deri ve anne sütünden elde edilen mikroorganizmalardan meydana gelir. Probiyotik kullanan annelerin bebeklerinde sindirim sistemi ve solunum sistemi enfeksiyonları daha az görülmektedir. En iyi doğal probiyotik kaynağı; yoğurt, kefir, keçi sütü, lahana turşusudur.
Vitamin D eksikliği de bağışıklık sisteminin gelişimini etkilemektedir. Klinik olarak göbek kordonunda vitamin D eksikliği alt solunum yolu enfeksiyonu, inleme ve egzema ile, uzun dönemde tamiri zor gelişim bozuklukları ile ilişkidir.
Gebelik; bebeğin tüm hayatını etkileyen 9 aylık bir süreçtir. Bu süreç iyi değerlendirilmeli, maksimum özen gösterilmelidir.

Op Dr Selma Nihan Karakaya Çoban

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Whatsapp
Call Now Button